27 Kasım 2024
  • İstanbul11°C
  • Ankara2°C

Yıldırım: “2023’te Yük Miktarı 1,5 Milyar Tona Ulaşacak”

MALTEPE Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Kulübü tarafından 12 Mart 2010 Cuma günü Maltepe Üniversitesi Kültür Merkezi’nde "Lojistik ve Ticaret Buluşması" düzenlendi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 2023'te yük miktarının 1,5 milyar to

Yıldırım: “2023’te Yük Miktarı 1,5 Milyar Tona Ulaşacak”

05 Mayıs 2010 Çarşamba 17:02

MALTEPE Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Kulübü tarafından 12 Mart 2010 Cuma günü Maltepe Üniversitesi Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘Lojistik ve Ticaret Buluşması’ sektörün önde gelen isimlerini ve öğrencileri bir araya getirdi. Açılışı Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından gerçekleştirilen organizasyonda, uluslararası ticaretin ve özellikle lojistik sektörünün günümüzdeki konumu ve geleceği konusu tartışıldı.

Denizcilik Müsteşarı Hasan Naiboğlu, TOBB Başkan Vekili Halim Mete, TOBB Ulaştırma Meclis Başkanı Çetin Nuhoğlu, LODER Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tanyaş, MÜSİAD Başkanı Ömer Cihad Vardan, UTİKAD Genel Sekreteri Turgut Erkeskin, ICL Intercombi Yönetim Kurulu Üyesi Gökalp Çak gibi isimlerin konuşmacı olarak yer aldığı konferansta Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Talat Aydın da dinleyici olarak yer aldı.

Ticaret ve lojistiğin birbirinden ayrılmaz iki alan olduğunu vurgulayarak konuşmasına başlayan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, bölgesel işbirliği, altyapı yatırımlarının geliştirilmesi, taşımacılığın önündeki doğrudan ya da dolaylı engellerin kaldırılması, gümrük duvarlarının ortadan kaldırılması gibi konuların ülkeler arasında tartışıldığını belirtti.

Ticaretin geliştirilmesi, küresel rekabetin sağlanması gibi hedeflerden söz eden Bakan Yıldırım, 2023 yılında yük miktarının 1,5 milyar tona ulaşacağı ve toplam ticaretin de 1,5 trilyon doların üzerine çıkmasının beklendiğini belirtti. Bu rakamlara ulaşabilmek için altyapının güçlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Yıldırım, “Taşımaları rekabet gücümüzü artıracak şekilde geliştirmemiz gerekiyor. Bunların yanında entegrasyonun sağlaması, üretim merkezlerinden son kullanıcıya kadar bir bütünleyici altyapının mevcut olması gerekir. Lojistik merkezi kurduğunuzda o merkeze yakın bir üretim merkezi yoksa ve lojistik merkezinin liman ya da demiryolu bağlantısı mevcut değilse bu verimli olmayacaktır” dedi.

Lojistik ile ilgili iki koldan çalışma yaptıklarını ifade eden Binali Yıldırım, kamunun yaptığı yatırımlar yanında özel sektörün kamu ile birlikte yaptığı çalışmaların da olduğunu açıkladı.

Türkiye’de yük taşımacılığında kullanılan modlarla ilgili de konuşan Yıldırım, yüzde 95 oranında karayolu bağımlısı hale gelindiğini belirterek, “Denizyolunu adeta unutmuşuz. Demiryollarını 1950’li yıllar sonrasında zaten kaderine terk etmişiz. İşin kötü tarafı karayollarımızda da o kadar yüklenmemize rağmen yol altyapımızı da geliştirememişiz. 2000’li yıllarda motorlu taşıtlardaki kamyon ve TIR sayısı neredeyse yüzde 50’ye ulaşmış. Rekabet gücünü kaybetmiş, denizlerde faaliyet yok denecek hale gelen bir Türkiye vardı. 2000’li yıllar sonrasında taşıma modları arasındaki dengeye ağırlık verdik. Bölünmüş yol çalışmalarını hızlandırdık. Demiryolu yatırımlarını artırdık. Taşımaları kombine taşımacılığa uygun hale getirmek adına çalışmaları sürdürüyoruz” diye konuştu.


Limanlarda 309 milyon ton elleçleme yapıldı 

Lojistik sektöründe denizyolu taşımacılığının yeri konusu üzerinde duran Denizcilik Müsteşarı Hasan Naiboğlu, dünya ticaretindeki toplam pazarın yaklaşık 500 milyar dolarlık bölümünün deniz taşımacılığı ile elde edilen navlun gelirlerinden oluştuğunu kaydetti.

Lojistik açısından bakıldığında deniz bağlantılı taşımaların en önemli unsurunun limanlar olduğunu ifade eden Naiboğlu, “Denizcilik sektörü ekonominin dışa açılması ve dünya ekonomisi ile bütünleşmesine katkıda bulunan temel sektörlerden biridir. Bugün dünya ticaretinin yüzde 90’ı denizyolu taşımacılığı ile yapılmaktadır. Denizyolu ile tek seferde büyük miktardaki yüklerin taşınması bu taşıma türünü daha ekonomik bir hale getirmektedir. Taşıma maliyeti diğer taşıma türlerine göre daha az olmakla birlikte daha çevreci bir taşıma türüdür” şeklinde konuştu.

Geçtiğimiz yıl denizyolu ile yapılan taşımalar hakkında rakamlar açıklayan Naiboğlu, 2009 yılında Türk limanlarında 309 milyon ton elleçleme yapıldığını, bunun yüzde 23’ünün (73 milyon ton) ihracat, yüzde 45’inin (139 milyon ton) ithalat, yüzde 12’sinin (39 milyon ton) kabotaj ve yüzde 19’unun (58 milyon ton) transit taşımalar olduğunu kaydetti.

Türkiye’de kabotaj taşımalarının giderek arttığını söyleyen Naiboğlu, kabotaj taşımacılığının yüzde 38,6’sının Marmara Bölgesi’nde gerçekleştirildiğini açıkladı.

Artan ticaret hacmi lojistik sektörünün önemini artırıyor

TOBB Başkan Vekili Halim Mete ise Türkiye’de lojistik sektörünün özellikle son yıllarda giderek hız kazandığını vurgulayarak, “Üretici firmalar hangi mala hangi saatte ihtiyaç duyuyorlarsa lojistik firmalarına söylüyorlar ve lojistikçiler de o malları fabrikaya üretim için götürüyorlar. Üretilen malları da alıp hangi mağazanın hangi vitrine hangi rafına koyacaksa götürüp koyuyorlar. Lojistik olmadan hiçbir sistem yürümez” dedi. Denizyolunda da konteyner taşımacılığında aynı şekilde gelişme yaşandığını söyleyen Mete, konteyner ile pek çok malın taşınabildiği bir yapının oluştuğunu ve özel konteyner limanlarının sayısının arttığını kaydetti.

Türkiye’nin giderek artan ticaret hacminin lojistik sektörüne verilmesi gereken önemi de gösterdiğini ifade eden Halim Mete, ancak Türkiye’de aktarma limanı konusunda sorun yaşandığını, özellikle Akdeniz’de yer alan Türk limanlarından aktarma hizmetinin verilebiliyor durumda olması gerektiğini belirtti.

Karayolu taşımacılığı konusuna da değinen Halim Mete, Türkiye’nin yaklaşık olarak yılda 700 bin TIR Karnesi kullandığını ve TOBB’un yılda 35 milyar dolarlık kefalet verdiğini açıkladı. Yine yılda 1 milyon üzerinde geçiş belgesi dağıttıklarını belirten Mete, 2009 yılında Türkiye’den yapılan ihracatın 42 milyar dolarlık kısmının 911 bin sefer ile karayolundan gerçekleştiğini vurguladı.

Mete, son olarak Türkiye’nin güven duyulan bir ülke olması, altyapısını büyük oranda tamamlaması ve coğrafi konumu itibariyle hem Avrasya hem Ortadoğu’nun merkezi olabileceğini söyledi.

Konferansın diğer bir ismi arasında yer alan LODER Başkanı Mehmet Tanyaş, Türkiye’nin yerel lojistik maliyetlerinde iyi olduğunu ancak acilen lojistik master planına ihtiyaç duyulduğunu ve lojistiğe tedarik zinciri mantığı ile bakılması gerektiğini vurgularken, İTÜ Endüstri Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Murat Baskak, tersine ve yeşil lojistik konularına değindi. Gün geçtikçe tersine lojistiğin firmalar için önemli hale geldiğini kaydeden Baskak, atık arazilerinin azalmasının birçok ülkede kullanılan ürünlerin yeniden kullanımını ön plana çıkardığını vurguladı. Kurumsal sorumlulukların tersine lojistiğe neden olan etmenler arasında yer aldığını ifade eden Baskak, bilgi ve teknoloji eksikliği, finansal kısıtlamalar gibi nedenlerle uygulamada zorluklar yaşandığını belirtti.

Lojistiği vücudun kan damarı olarak nitelendiren TOBB Ulaştırma Meclis Başkanı Çetin Nuhoğlu da artık ticaret ve lojistiğin ayrı anılmasının mümkün olmadığını vurgulayarak, Türkiye’de lojistik anlamda yapılan yatırımlarda ciddi gelişmeler olduğunu söyledi. Artık hiçbir taşıma modunun ayrı düşünülemeyeceğini de ifade eden Nuhoğlu, rekabette güçlü olabilmek adına modları entegre edecek sistemlerin uygulanması gerektiğini kaydetti.


EMEA Bölgesi’nde
Türkiye’nin rakibi Polonya

Uluslararası ticarette gelişen pazarlardan biri olan EMEA bölgesi (Avrupa-Ortadoğu-Afrika) ile ilgili bir konuşma yapan ICL Intercombi Yönetim Kurulu Üyesi Gökalp Çak, Türkiye’nin lokasyon olarak bakıldığında oldukça avantajlı bir konumda olduğunu belirtti.

EMEA Bölgesi’ndeki ülkeler için toplam 1,5 trilyon dolarlık GSMH ve 333 milyar dolarlık lojistik hacminden söz eden Çak, Türkiye’nin tek başına 900 milyar dolar civarında olan GSMH’sinin aslında ne kadar büyük bir güç olduğunun da göstergesi olduğunu vurguladı. 

EMEA Bölgesi’nin merkezi olmaya aday olan Türkiye’nin rakibi olarak; AB ekonomisinde en çok büyüyen ülkelerden biri olan ve 2009 yılında dünyayı etkileyen ekonomik krizi de çok fazla hissetmeyen Polonya’yı gösteren Gökalp Çak, Avrupa karayolu taşımalarına bakıldığında her ülkenin kendi araçları ile yaptıkları taşımaların ardından söz sahibi olan ikinci ülkenin Polonya olduğunu söyledi. Çak, Türkiye’nin Balkanlarda Polonya’nın üstlendiği görevi alabileceğini söylemenin yanında belli eksikliklerden de söz etti. Merkezde olan coğrafi konumuna rağmen Türkiye’de demiryolu ve limanların yeterli olmadığının altını çizen Çak, bu eksikliklerin giderilmesi gerektiğini belirtti. Amacın Türkiye’nin ‘hub’ olarak kullanılması olduğunu ifade eden Çak, THY’nin İstanbul’u hub yapmaya çalıştığını ve böylece hava kargo yüklerinin İstanbul’a geldiğini hatırlatarak firmaların bu tür uygulamalara gidebileceği önerisinde bulundu. Yine Türkiye’nin EMEA bölgesinde Singapur ve Dubai dışında ekonomik iş hacmi nedeniyle tercih olabileceğini söyleyen Çak, gümrük işlemlerindeki uygulamalar ya da yabancı yatırımcıyı çekecek devlet teşviklerinin de önemli olduğunu vurguladı.   


Rotterdam Kuralları da
tartışıldı

Konferansın konuşmacılarından biri olan UTİKAD Genel Sekreteri Turgut Erkeskin de Birleşmiş Milletlerin denizyolu taşımacılığı konusunda şekillendirdiği en yeni uluslararası sözleşme olan Rotterdam Kuralları hakkında bilgi aktardı.

Erkeskin, geçtiğimiz yıl kabul edilen ve ilk defa birden fazla taşıma modunu sunan bir konvansiyon olan Rotterdam Kuralları’nda, yapılan taşımalarda kullanılan modlar arasından en az birinin deniz taşıması olması gerektiği zorunluluğu bulunduğunu açıkladı. “Kuralların uygulamaya girmesi için en az 20 ülke tarafından onaylanması ve imzalayan ülkelerin bu kuralları kendi kanunları çerçevesinde uygulamaya koymaları gerekiyor. 20 ülke de kuralları kabul ettikten 1 yıl sonra Rotterdam Kuralları devreye girecek” diyen Erkeskin, tüm multimodal taşımaları kapsamadığı için Rotterdam Kuralları’nın da tüm taşımaları birleştiremediğini, ayrıca çok da karmaşık bir altyapıya sahip olduğunu belirtti. Maddeler arasında da çok atıflar bulunduğunu ve ülkelerin bunları farklı yorumlayıp uygulamaya alabilecekleri riskinden söz eden Erkeskin, Rotterdam Kuralları’nın ayrıca diğer bir özelliğinin de deniz taşımacılarına büyük sorumluluklar yüklediğini kaydetti. Gemi sefere başladıktan sonra da armatörün geminin sefere düzgün devam etmesinden sorumlu olduğunu ifade eden Erkeskin, “Aksine anlaşma yapılmadığı sürece gecikmelerden armatör sorumlu tutulmuyor ayrıca yük zararı dışında diğer hallerde de sorumluluklarda sınırlamalar var. Ayrıca elektronik ortamda işlemlerin hızlanması da sağlanacak” diyerek Rotterdam Kuralları’nın avantajlarını da belirtti.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON DAKİKA