Dünya’da 220’den fazla ülke ve bölgeyi kapsayan küresel ağ, Türkiye’de ise yaklaşık 1000 çalışanı ile 35 ana şehirde bulunan yaklaşık 40 hizmet noktası ile 23 binden fazla müşteriye kurye ve ekspres hizmeti sunan DHL Express, 2014 senesinde de KOBİ’lere olan desteğini devam ettirecek. Çalışanlara, hizmet binalarına, araç filosu ve ekipmana yatırım yaparak hizmet ağını genişletecek olan DHL Express, 2014’te de gerçekçi rakamlarla büyümeyi planlıyor.

Kargo taşımacılığının genel olarak müşteri ihtiyaç, talep ve beklentilerine göre kurgulanması gerektiğini belirten ve önümüzdeki dönemde müşterilerin, tedarik zinciri modellerinin şekillendirilmesinde ve yönetilmesinde çok daha fazla söz sahibi olacaklarını vurgulayan DHL Express Türkiye CEO’su Markus Reckling, “Aktarma noktalarındaki zaman kaybını en aza indirmek, malların daha hızlı taşınmasını sağlamak, dokümantasyonu ve formaliteleri sadeleştirmek, tedarik zincirinde görünürlüğü ve izleme takip olanaklarını sağlamak, hizmetlerde esneklik ve çevreye salınan karbondioksit emisyonunu azaltmak gibi avantajları nedeniyle ‘çoklu taşımacılık (multimodal)’ sektörde çok daha fazla önem kazanacak” diyerek firmaları rekabette öne geçirecek unsurları sıralıyor.

DHL Express olarak rakiplerden farklı olarak sundukları hizmetlere de değinen Reckling, Türkiye’nin ihracat rakamlarının artmasında çok önemli bir yere sahip olan KOBİ’ler için yurtdışında daha etkin ve hızlı olmalarını sağlamak, ticari hayatlarını kolaylaştırmak adına KOBİ Express hizmetini geliştirdiklerini söylüyor. KOBİ’lerin hizmetinde, ihracat yapmak isteyen işletmeler için pazar araştırması, gümrük mevzuatı gibi stratejik bilgileri araştırmak yanında, onlara ihracatın kapılarını araladıklarını vurgulayan Reckling, “İhracatçılar, ‘mikro ihracat’ ile tek seferde 150 kg ve 7 bin 500 Avro’ya kadar olan gönderilerini, kolaylaştırılmış gümrük süreçleriyle yurtdışına ihraç edebiliyor. Ayrıca ithalat yapan müşterilerimiz için DHL Import Express isimi ürünümüzle bir ülkeden bulunduklara yere ya da başka bir ülkeye gönderi yapmak istediklerinde tek firma, tek taşımacılık faturası ile yerel para biriminde ödeme imkanı sunuyoruz” diye açıklama yapıyor.

“Global tedarik zinciri yönetimi, 'itici mod'dan daha çok 'çekici mod'da olacak”

Sektörde yaşanan temel sorunlar ile ilgili görüşlerini aktaran Markus Reckling, büyümekte olan ekonomisi, ihracat hedefleri, genç ve dinamik ve kaliteli iş gücü ve jeopolitik önemi ile lojistik sektörü için vazgeçilmez bir konuma sahip olan Türkiye’de karayolu taşımasına diğer taşıma modlarına nazaran daha fazla ağırlık verildiğini ancak bu durumun uzun vadede transit kargo taşımacılığında ve lojistik merkez olma konumunda sıkıntılar yaratabileceğini vurguluyor. Türkiye’de hava kargo taşımacılığının gelişmesi ve diğer taşıma modları ile rekabet edebilmesi için sistemli olarak düzenlenmiş dağıtım ve lojistik merkezlerinin kurulması ve altyapının geliştirilmesi gerektiğini kaydeden Reckling, “Maalesef Türkiye, lojistik altyapı yetersizlikleri yüzünden kapasitesinin altında bir lojistik hacmi karşılayabiliyor. Aynı zamanda İstanbul’daki havaalanlarında, kargo alanlarının da sınırlı olması bir başka zorluk. Yapılması planlanan 3’üncü havalimanının hava taşımacılığı kapasitesini artıracağını ve lojistik sektörüne çok fazla avantaj sağlayacağını düşünüyorum. Yanı sıra özellikle ithalat ve ihracat sevkiyat süreçlerinin sadeleştirilmesi amacıyla gümrük prosedürlerine yatırım yapılmalıdır” diyor.

Sektörde yaşanacak değişimler konusunda ise Reckling, kısa ve uzun dönem olarak iki alanda inceliyor. Gayri Safi Milli Hasıla’nın artması, müşteri odaklılık ve Türkiye’nin diğer ülkeler ile bağlılığının artmasının sektörü geliştireceğinin altını çizen Reckling, şunları söylüyor: “GCI (Global Bağlantılılık Endeksi) analizi sonucuna göre dünyamız aslında çoğumuzun düşündüğünün aksine yeterince bağlantılı değil. Bu nedenle küresel ticaretin gelecek yıllarda iyi bir büyüme potansiyeline sahip olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle, hava yolu taşımacılığı aynı nedenlerden dolayı zarar görürken deniz ve karayolları taşımacılığı, maliyet baskısı ve karbon emisyonu ile ilgili gelişen sosyal farkındalık nedeniyle bu gelişmelerden fayda sağlayacaktır. Uzun dönemde ise global tedarik zinciri yönetimi, 'itici mod'dan daha çok 'çekici mod'da olacaktır. Bununla kastettiğim, müşterilerin pazara sunulanları almak zorunda kalmaları yerine tedarik zincirinin müşteri ihtiyaç, talep ve beklentilerine göre kurgulanacak olmasıdır. Aktarma noktalarındaki zaman kaybını en aza indirmek, malların daha hızlı taşınmasını sağlamak, dokümantasyonu ve formaliteleri sadeleştirmek ve çevreye salınan karbondioksit emisyonunu azaltmak gibi avantajları nedeniyle ‘çoklu taşımacılık’ sektörde çok daha fazla önem kazanacak.”

Teknolojiye yatırımlar artacak

DHL Express olarak 2014 yılında da büyümeyi gerçekçi rakamlarla sürdürmeyi hedeflediklerini kaydederek, “Yeni yıl bizim için çok umut verici, ancak ekonomik olarak birçok belirsizliğin olduğu bir dönemdeyiz. Mevcut durumda döviz kurları Türk ihracatçılarını destekliyor ve bu da bizim işimize olumlu olarak yansıyor. Eğer ekonomik anlamda herhangi bir kötü sürprizle karşılaşmazsak ciromuzu yüzde 10’un üzerinde arttırmayı planlıyoruz” diyen Markis Reckling, 2014 senesinde de KOBİ’lere olan desteğin devam edeceğini ifade ederek, çalışanlara, hizmet binalarına, araç filosu ve ekipmana yatırım yaparak hizmet ağını genişleteceklerini açıklıyor. Buna paralel olarak, müşterilerin küresel pazara hızlı ve efektif bir şekilde entegre olması için teknolojiye yatırımları arttıracaklarını sözlerine ekleyen Reckling, geçtiğimiz günlerde yeni Gümrük Kanunu’nun getirdiği uygulamayla Atatürk Havalimanı yakınındaki ayrıştırma merkezinde yeni otosort sistemini hayata geçirdikleri bilgisini aktarıyor. 

Çevreci taşımacılığa dair yatırımların da devam edeceğini söyleyen Markus Reckling, DHL Express’in çevre politikalarına da kısaca değiniyor ve şunları söylüyor: “Biz DHL Express özellikle iklimin korunması, afet yönetimi ve eğitim konularında sosyal sorumluluklarımızı yerine getirmek için çalışıyoruz.  Ayrıca 2008 yılında ‘GoGreen’ inisiyatifi kapsamında çalışmalara başladık. Hedefimiz, dünya genelinde ve Türkiye’de karbon ayak izimizi, yani atmosfere olan karbondioksit salımını, 2020 yılına kadar yüzde 30 azaltmak. Bu hedefimize ulaşabilmek için de başta hava ve araç filomuz olmak üzere, binalarımıza ve operasyon sarf malzemelerimize çeşitli yatırımlar yapıyoruz. Modern araçlardan oluşan bir filomuz var ayrıca filomuzda elektrikli araç kullanmaya başladık ve ilerleyen dönemde elektrikli araç sayısını arttırmayı hedefliyoruz. Uçaklarımızı yeniliyor ve özellikle uçaklarımızı ‘winglet’ adı verilen kanat tipinde seçerek yakıt tüketimi ve dolayısıyla karbon salımını minimumda tutmaya çalışıyoruz. Her şeyden önce karbondioksit salımını kayıt altına alan ve genel müdürlüğümüz dahil, tüm hizmet merkezlerimiz ve operasyonlarımızdaki yakıt, elektrik ve benzeri konulardaki tüketimimizi kayıt altına alan on-line bir ölçüm ve raporlama sistemini devreye soktuk. Her ay bu sonuçları izliyor ve sarfiyatı iyileştirici önlemler alıyoruz.”

10 Temmuz 2014